Merhabalar! bu yazımda sizlerle Yusuf Atılgan’ın en bilinen eserlerinden biri olan Aylak Adam üzerine sohbet edeceğiz. Kitap incelemesi tadında bir yazıya hoş geldiniz!
İlk başta belirtmeliyim ki bu kitabın 1. basımı Varlık Yayınları tarafından 1959 yılında basıldı. Yusuf Atılgan 1959 yılında neler neler eleştirmiş ve bir de bu eleştirilerini alenen yayınlamaya cür’et etmiş ! 60 sene sonrasında bile hala bunu eleştirmek cesaret ister. Saygılar efendim.
“Dalgın olduk mu gerçek benliğimizle davranıyoruz. Ben de öteki nazlı dişiler gibi miyim?” Kendini yeniden koyuvereceği sıra Erhan’ın eli bacaklarından ayrıldı. Kinli, istediğine karşı gelinmiş şımarık bir oğlan sesi duydu:
-Ne o, yoksa kız mısın ?
Önce şaştı.”Ah, bu kadarı fazla..” İçinde yıkıcı, acı verici bir deprem başladı. Dönüp baktı. Şu yakışıklı erkek işte buydu. Artık tanıyordu onu. Şiirlerin, kitaplardan kapma büyük sözlerin yapma süsünden sıyrılmış beylik yargılarla dolu, bayağı. Böyleleri için en önemlisi kızlıktı. Oysa B.’nin ona vermek istediği şeyin yanında kızlık neydi ki ?…”
Sinirlenmeyin Erhan’a. Onun atalarından aldığı fikir buydu, fakat değişmeli. Kadının değerini ölçen şey bu olmamalı. Annenin, sevgilinin, çocuğun, sevdanın değeri böyle ölçülmez. İnsanın değerini belirleyecek olan yine insanlıktır dostlar, unutmayın. kadını erkeği yok bunun, insan olmak ya da insan olamamak ile ölçülmeli değerler.
Üzerinde düşünüp beyin fırtınası yapacağımız başka bir paragraf geliyor şimdi. Bir paragrafta bir çok konuya değinmiş sayın yazar. Peki söylediklerin de haklı mı ? Bunun cevabını size bırakıyorum.
” … Ya o sonuna dek gidip de bir tek servi göremeyeceğiniz ‘Sıra Serviler Caddesi’ : Asfalt, üst üste beton yapılar, otomobiller sürüsü, hızlıyürüyeninsanlar sürüsü… Bu yolun servili olduğu zamanlar da insanlar böyle mi yürürdü? Biriniz gitse ‘İki Öksüzler Sokağı’nın resmini yapsa ne olur! Hem sokağı, hem dirsekte ki ‘Ah’ı, hem iki öksüzü bize anlatacak olan sizler değil misiniz ? Ama çıkmazsınız buradan. Çekinirsiniz.Ya soğuktan, ya sıcaktan, ya da sokağın önüne sehpayı kurduğunuz zaman insanların alayından korkarsınız. Oysa başlasanız alışacak hepsi; bir gün yaptığınız resme merakla bakan bir haylaz oğlandan başka kimse görmeyecek sizi.Çekinmeyin…”
Burada aylak adamımızın ressamlarla olan konuşmasından bir kesiti yazdım. Bir paragraf bu kadar derin olmaz ki sayın yazar, beynimiz yandı yahu! Cümle cümle ilerleyelim bari. Caddelere ve sokaklara verilen isimlerin nereden geldiğini düşünen aylak adamımız Serviler caddesinde hiç servi olmadığından yakınırken aynı zamanda o dönem de yaşayan insanlara bir de isim buluyor : Hızlıyürüyeninsanlar sürüsü.Sen bide bizim sokakları görsen diye düşünmeden edemiyor insan. Nereye yürüyor bu insanlar, biraz ara verelim nefes alalım dostlar, ne dersiniz ? Bir de sanatın yayılmamasında sanatçıları suçlar gibi duruyor ama oklavanın ucu bize de değiyor. Alay etmemize ve çabuk alışmamıza kızgın gibi yazarımız. Haksız da sayılmaz.
Yusuf Atılgan, kalbimize dokunmayı unutmayan bir yazar. İşte bu cümleleriyle ruhumda depremlere neden olurken oluşan yarıklardan bana çiçek uzatıyor : “Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini,gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi !
Yazımı bitirmeden önce sizden bir isteğim olacak; “Dünyayı güzellik kurtaracak*” dendiğinde aynaya bakanlardan değil, ruhuna bakanlardan olun ve gerçek sevgiyle kalın !
*Dostoyevski’nin Budala kitabından alıntıdır.

Merhaba ben Feyza Nur ÇETİNLİ. Şu an özel bir okulda sınıf öğretmenliği yapmaktayım. Maarifhane sayesinde araştırmalarımı ve deneyimlerimi sizlerle paylaşacağım.